13 Aralık 2010 Pazartesi

SAYILARA TAKILMAK


10.10.2010 için neredeyse bütün otellerin balo salonu tutuldu. Düğün rezervasyonları hazır. O tarihte doğum yapmak için anneler doktorlarıyla pazarlık yapmaya başladı bile. Malum pek bir şey kalmadı. Sayılara takıntılı insanların günü geliyor. Psikologlar ise obsesyon uyarısı yapıyor.
2001 yılından beri estetik görünümlü tarihler her yıl bir kereliğine tekrarlanıyor. Kimisi bu tarihi alelade bir gün gibi geçirirken kimisi çeşitli anlamlar yüklüyor. Evlilik ya da doğumlar o tarihlere denk getiriliyor. Evet, estetik görünümlü tarihler derken neden bahsettiğimizi anlamışsınızdır. Gün, ay ve yıl olarak aynı rakamların olduğu tarihler. Ve önümüzde 10.10. 2010 var. 2007 yılında en yakın arkadaşımın 7 Temmuz’daki doğum gününde ille de havai fişek patlatmamız gerekiyor saplantısı hâlâ aklımda. Neyse ki kendimizi fazla kaptırmamıştık. Şu sıralarda birçok sohbette “10.10.2010 da geçiyor, bir 11.11.2011, bir de 12.12.2012 kaldı, acil evlenip çocuk yapmamız lazım” cümlelerine kulak misafiri olabilirsiniz. Evet, bu yıl da takvimler 10 Ekim’i gösterdiğinde birçok düğün ve doğuma şahitlik edilecek...

Sayılara anlamlar yüklemek bütün kültürlerde var olan bir şey. Psikoloji İstanbul’dan Psikolog Çiğdem Yumbul, sayılarla fiziksel obje ve canlılar arasında mistik bir ilişki olduğunu savunan bir inanış olan numerolojinin, eski Babil uygarlığından bu yana sürdüğünü söylüyor. Neredeyse her kültürde kişilerin uğurlu ya da uğursuz olarak tanımladığı sayılar, günler ya da tarihler var: “Bazı kişilerin 13 rakamını ya da tek sayıları uğursuz bulması ve özel günlerini bu tarihlere getirmek istememesi, toplumlarda yerleşmiş sayılarla ya da tarihlerle ilgili batıl inanışlara bir örnektir.”
Yumbul, insanların evlilik ya da doğum gibi önemli olayları uğur getireceğine inandıkları bir tarihe denk getirmelerinin bir yere kadar kabul edilebilir ve normal olduğunu söylüyor. Kendisi ve çevresindekilerin hayatını zora sokmayacak bir şekilde yaşanması şartıyla tabii. Bu durum eğer günlük hayatın işleyişini bozarsa tehlikeye dönüşebileceğini de ekliyor: “Batıl inanışlar normal hayatımızın bir parçası olmaktan çıkıp, kişinin ve çevresindekilerin günlük işleyişini bozduğu ve kişinin psikolojisine zarar vermeye başladığı noktada obsesyon boyutunu almaya başlar. Özellikle batıl inanışların ve günlük ritüellerin güçlü bir şekilde etkili olduğu toplumlarda, bahsettiğimiz zararsız davranışların obsesyon halini alması daha da muhtemel.”

Belirli tarihlerle ilgili obsesif fikirlere sahip insanlar eğer o tarihte belli bir olay ya da davranış gerçekleşmezse başlarına kötü bir şey geleceği endişesine kapılıyor. Örneğin evliliklerinin, doğumların belirledikleri tarihte olmazsa evliliklerinin yürümeyeceği ya da doğacak bebeklerinin sağlığıyla ilgili sorunları olacağını düşünebiliyorlar. Yumbul, tarihleri önemsemekle bunu obsesyon boyutuna taşımak arasındaki çizgiye dikkat çekiyor:
“Eğer kişi belirli tarihleri ya da günleri şanslı sayıyor ve özellikle bu günlerde birtakım planlarını gerçekleştirmek istiyor, fakat gerçekleştiremediği noktada bunu kabullenip kaygılanmıyorsa zarar verici bir boyut taşımaz. Ama tersi halinde kişinin batıl inançları obsesyona kaymıştır ve bir uzmandan destek alarak hayat kalitesini ve çevresiyle ilişkilerini olumsuz etkileyebilen bu durumla başa çıkabilme yollarını öğrenmesi gerekir.”
Bu yazi 08.09.2010 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nde yayinlanmistir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder